MUĞLA > MARMARİS > SEDİR ADASI > KEDREAI ANTİK KENTİ > KLEOPATRA PLAJI

“Cleopatra'nın burnu biraz daha kısa olsa, dünyanın çehresi de tümüyle farklı olurdu”
Blaise Pascal, Pensées.

Mısır Kraliçesi VII. Cleopatra'nın (M.Ö. 51-30) Berlin Altes Müzesi'ndeki büstüne bakılarak yeniden betimlenen portresi. İyi bir tasvir olduğuna inanılan bu büst dışında sanatçılar bu yeniden betimlemeyi çizerken tarihin akışını değiştiren bu kraliçenin paralarda yer alan resimlerinden ve başka müzelerdeki büstlerinden de yararlanmış. O tasvirlerinde olduğu gibi bu yeniden-portresinde de Cleopatra'nın başında Yunan monarklarının geleneksel olarak taktığı kumaştan taç var. Kraliçenin saç rengi bilinmediğinden, Makedon-Yunan kökeni ve birinde kızıl saçlı bir kraliçenin diğerinde siyah saçlı Venüs'ün resmedildiği iki fresk esas alınmış. Kulaklarındaki küpe için Metropolitan Sanat Müzesi'nde yer alan M.Ö. 1. yy. Batlamyus takılarından esinlenilmiş.
Bu sözler, eserleriyle daha sonraki bilim devrimini ve Avrupa düşüncesini derinden etkilemiş olan matematikçi, fizikçi ve filozof Blaise Pascal'a (1623-1662) ait; bir metal para üzerindeki Cleopatra tasvirine bakarak yazıyor bu satırları.
Kadınlarda uzun ve kemerli burun, o dönemin "güzellik" normlarına göre sadece güzelliğin değil, asaletin ve karakter sağlamlığının da göstergesi.
Pascal, bu çekici burnuyla Cleopatra'nın ard arda iki Roma Kralı'nı, önce Büyük Sezar'ı ardından Marc Antony'yi “ayarttığını” ve böylece dünya tarihinin seyrini değiştirdiğini söylemiş oluyor.
M.Ö 30'lu yılların başı, diktatör Julius Sezar'ın bizzat senato üyelerinin de katıldığı bir suikastle katledilmesi üzerinden on iki yıl geçmiş olmasına rağmen suların durulmadığı Roma Cumhuriyeti'nde, hegemonlar arası iktidar mücadalesi amansız bir iç savaşa dönüşerek olanca hızıyla devam ederken Sezar'ın büyük yeğeni ve mirasçısı Octavian, Senato'da söz alır ve büyük rakibi Mark Antony'nin oradaki herkesin ağzı açık dinlediği vasiyetini yüksek sesle okur.
Bu sırada Mark Antony ve Cleopatra “Ege'deki bir Yunan adasında” tatil yapmaktadır.
Eğer Octavian tarafından uydurulan sahte bir belge değilse bu vasiyete göre Sezar'ın generallerinden ve Üçlü Yönetim'in üyelerinden biri olan geleceğin Roma İmparatoru Mark Antony'nin niyeti, bütün mirasını Mısır Kraliçesi Cleopatra'dan olan çocuklarına bırakmaktır. Ayrıca Julias Sezar'ın mirasçısının Cleopatra'dan olan oğlu Sezaryan olduğunu ilan etmekte, ve son olarak da Cleopatra'yla birlikte onun İskenderiye'deki aile mezarlığına gömülmeyi vasiyet etmektedir.
Antony'yi, büyüsü altında kaldığı “ahlaksız” bir kadına ülkesini peşkeş çekmekle suçlayan bu “belge” sadece Senato üyelerinin değil Roma halkının da Antony aleyhine dönmesine neden olur. Ama gerçekten de bir yıl sonraki Actium Savaşı'nda Cleopatra ve Antony'nin “birleşik” donanması, Octavian liderindeki Roma güçlerine karşı savaşacak ve bozguna uğrayarak trajik sonlarına doğru giderlerken zafer kazanan Octavian'la birlikte Roma İmparatorluğu kurulacaktır.
.jpg)
Cleopatra'nın yukarıdaki yeniden-portreye esin veren Berlin Altes müzesindeki büstü. M.ö 30-40 yılları arasına, Cleopatra'nın Roma'da olduğu yıllara tarihleniyor.
Cleopatra'nın bu şekilde “baştan çıkaran kadın” olarak tasviri, ona dair bilgilerin ezici ağırlıkla kendisini “imparatorlarını ayartan kadın” olarak gören ve pek hazzetmeyen Romalı kaynaklara dayalı olmasıyla ilgili.
Boccacio'nun Decameron'unda da örneğin Cleopatra neredeyse günahın adıdır. Propertius içinse o bir meretrix regina'dır (fahişe kraliçe). (Propertius, Poems, III.11.39) Cinsiyetçi anlatının köpürttüğü bu “resim” Hollywood filmleriyle günümüze kadar gelir.
Cleopatra'nın çağdaşı, tarihçi, biyografi ve deneme yazarı Plutarch'a göre ise (Shakespeare, Cleopatra ve Antony adlı eserinde ondan esinlenmişti) Cleopatra'nın güzelliği “bize anlatıldığı kadarıyla öyle benzersiz, göreni anında çarpacak bir güzellik değildi ama onunla sohbet etmenin karşı konulamaz bir büyüsü vardı; konuşmasının ikna ediciliği ve başkalarına karşı davranışlarıyla bir şeklilde yayılan karakterinde bu büyüyü uyaran bir şeyler vardı. Ses tonunun tatlılığı da anlatılır ve dili; çok telli bir enstrüman gibi istediği dile kolayca geçebiliyordu...” (Plutarch, Life of Antony, XXVII.2-3)
