MUĞLA > MARMARİS > SEDİR ADASI > KEDREAI ANTİK KENTİ > KLEOPATRA PLAJI
KLEOPATRA&MARCUS ANTONIUS:
Ada’nın plajına ismini veren Mısır Kraliçesi Kleopatra’yı çoğu kişi, güçlü ve karizmatik Romalı general Marcus Antonius’la yaşadığı aşktan tanır. Bu ‘dillere destan’ aşk, William Shakespeare de dahil bir çok yazar ve müzisyene, sinema ve TV filmine konu olmuş, nesilden nesile anlatılarak günümüze kadar gelmiştir. Peki neydi acaba bu aşkı 1000 yıl boyunca bu denli unutulmaz, bu kadar popüler kılan? Sedir Adası’nın bütün bu olup bitenlerle ilgisi neydi; ada neden ve nasıl bu efsane aşkın en çarpıcı sahnesi oldu?
1000 yıldır anlatılan bir aşk hikayesi
Bir kere olayın geçtiği tarih önemli; Yunan egemenliğinin özellikle Ege-Akdeniz’de sona yaklaşıp, eski dünyaya artık Roma’nın, Roma’ya da Sezar’ın hükmettiği müthiş bir siyasal dönüm noktasında, yaklaşık M.Ö. 50 yıllarında yaşanıyor bu aşk. Bunun izlerini adada da görmek mümkün, Yunan ve Roma dönemi kalıntıları yan yana üst üste duruyor.




Marcus Antonius, bu dönemde Sezar’ın sağ kolu ve generali; onun öldürülmesinden sonra da, Roma’yı yöneten Triumvirate’nin (Üçlü Konsey: Diğerleri Octavianus ve Lepidus) üç üyesinden biridir. Kleopatra’yla tanışması da muhtemelen Sezar sayesinde olur çünkü Kleopatra, ondan önce Sezar’ın sevgilisidir, hatta ‘Kayzer’den bir çocuğu olduğu rivayet edilir.
Triumvirate’nin bir üyesi olduktan sonra, Roma’nın çoktan boyun eğdirmiş olduğu Mısır’ın kraliçesi Kleopatra’yla hem siyasal, hem de duygusal ilişkisi başlıyor. Sezar’ın ‘Sen de mi Brutus’üyle bu Üçlü Konsey arasında müthiş bir iktidar mücadelesinin yaşandığı Roma’da, bir iç çatışmanın kaçınılmaz olduğunu bilen Antonius için, bu aşk sadece duygusal değil ama siyasal da bir arayışın sonucu; Brutus’e karşı ittifak arayışı bir yönüyle. Her ne ise, zaten önceden Sezar aracılığıyla tanışıyor olmalılar, ama Tarsus’taki buluşmaya (Shakespeare’e bakılırsa) ‘mor renk yelkenlere bezenmiş, gümüş küreklerin çektiği altın bir mavnayla’, bir Afrodit edası ve Tanrıça Isis kıyafetleri içinde –biraz geç kalarak- giden Kleopatra, kendini bir süredir Dionysus sanan Antonius’un aklını başından alıyor. O kıvılcım sonra fena alevleniyor, o kadar ki, Antonius sevgilisine balayı için bu denizlerde bir mavi tur ve bu adayı ‘rezerve’ etmekle kalmıyor, sırf sevgilisinin konforu için gemilerle ta İskenderiye’den işte bu özel kumu getirtiyor.

Sonuçta Antonius Mısır’da yaşamaya başlıyor. Kendisinden yaklaşık 20 yaş küçük Kleopatra’ya evleniyor. O arada Mısır'ın da katkısıyla Brutus’ü yenmiş, Octavianus’la birlikte Roma’nin iki egemeninden biri oluyor.
Böylece bir dizi skandallar serisi başlıyor. Bir ‘Roma Egemeni’nin boyun eğmiş de olsa rakip bir ülkenin kraliçesiyle ‘gayri meşru’ bir ilişki yaşaması, Pagan Roma’da bile rezalet sayılıyor. Nitekim Octavianus ‘seçim kampanyalarında’ bunu bir siyasal malzeme olarak Antonius'a karşı kullanıyor.
Ama daha da sansasyonel olan, Antonius evli zaten. Üçüncü karısı Fulvia’yla!
Fulvia, olayı duyunca o kadar sinirleniyor ki, Octavianus’a bir saldırı düzenleyip, Antonius adına yaptığını söylüyor. İşlerin bu denli karışacağını hesap edemeyen Antonius durumu düzeltmek için Roma’ya dönüyor, ama artık çok geç; karısı Fulvia ölüyor. Artık o ruh hali, vicdan azabı nedeniyle mi, yoksa siyasal mülahazalar gereği mi bilinmez, çılgınca bir hamle daha yaparak durumu, düzeltmek bir yana, Shakespeare’e konu olan bir trajedi haline getiriyor.
Antonious, bütün bu olanlar için bir açıklama bekleyen Octavianus’la arayı düzeltmek için, kız kardeşi Octavia Minor’la evleniyor ve Roma’da kalıyor. Kleopatra, karnında doğumuna haftalar kalmış ikiz bebekleriyle, Antonius’un Roma’daki işlerini bitirip dönmesini beklerken alıyor haberi.


Kızmadığı, ya da öyle görünmek istemediği anlaşılıyor; siyasal ve askeri olarak Antonius’u desteklemeye devam ediyor ve Antonius’un kafasını bir kere daha bulandırıyor. Octavianus’la ilişkisi iyice gerilen Antonius bu kez Octavia Minor’u terk edip (o da hamile), Kleopatra’ya dönüyor. Octavianus’un öfkeden kudurup Mısır’a düzenlediği saldırıda yeniliyorlar.
Buradan sonra rivayet muhtelif, ama sonuçta her ikisi de kendi elleriyle, önce biri kendi kılıcıyla, sonra da diğeri Afrika’da kutsal krallığın simgesi sayılan asp yılanıyla, hayatına son veriyor. Kleopatra, vasiyetine uyulayarak, Antonius’un yanına gömülüyor.